Türkiye siyaseti bir kez daha mahkeme koridorlarında, adliye salonlarında yankılanıyor. İş insanı Aziz İhsan Aktaş’ın itirafları, bir zamanlar “temiz siyasetin” kalesi sayılan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin duvarlarına çarpıyor. Rüşvet iddiaları ve tutuklamalar, köklü bir partinin nasıl bir kuşatma altına alındığını gözler önüne seriyor. Ancak mesele, yalnızca bir yolsuzluk dosyasından ibaret değil; çok daha derin bir yara.
Bu işin en trajikomik yanı, partinin içindeki bazı “sözde” büyüklerin, bu kirli ilişkiler ağını, o masanın etrafında dönen oyunları görmezden gelmesi ya da gelmiş gibi yapması. Onlar lüks makam odalarında koltuk savaşlarıyla meşgulken, partinin asıl gücü olan emekçiler; çaycı, garson, temizlikçi, yani bu partinin asıl sahipleri olan isimsiz kahramanlar bir kez daha hiçe sayıldı.
Partinin çaycısı, misafire ikram ettiği her bardağa partinin sıcaklığını katarken, aslında bir gönül köprüsü kurar. Garsonu, masaları toplarken sadece bir temizlik yapmaz, o masada yapılan tartışmaların, kurulan hayallerin izlerini toplar. Temizlikçisi, koridorları silerken, partinin geleceğine dair umutları parlatır. Bu insanlar, siyasetin karmaşık labirentinde en saf, en dürüst niyetlerle hizmet ederler. Onlar için partinin başarısı, kişisel bir zaferden öte, inandıkları bir davanın zaferidir.
Siyasetin bu kadar kirlenmesi, en çok da bu isimsiz kahramanları yaralıyor. Sabahın erken saatinde parti binasını açan çaycı, gece geç saatlere kadar masaları toplayan garson… Onlar, parti aidiyetini hiçbir çıkar gözetmeksizin, alın terleriyle kurdular. Ne bir ihale peşinde koştular ne de bir makam uğruna yalan söylediler. Onlar, sadece inandıkları değerler için o kapının eşiğinde durdular.
Fakat ne yazık ki, partinin o “yüksek” makamlarında oturan bazıları, bu samimiyeti, bu emeği küçümsemekte bir an bile tereddüt etmedi. Kendilerini partinin sahibi ilan edenler, bu yoksul emekçinin sırtından basamak çıktılar. Şimdi ise, o tertemiz emekler, bir suç örgütü liderinin iddialarıyla, yalanlarla, dolanlarla kirlenmeye çalışılıyor.
Yazık. Gerçekten çok yazık. Siyasetin geldiği bu noktada, o kadim partinin ruhunu, sadece koltuklarına yapışıp kalanlar değil, asıl olarak o dürüst ve onurlu emekçiler kurtaracak. Unutmayın ki, bir partinin gücü, koltukların yüksekliğinden değil, tabanındaki emekçinin samimiyetinden gelir. Ve bu kirli masada kalan kahve lekeleri, ancak o emekçilerin dürüstlüğüyle silinir. Aziz İhsan’ın arkadaşlarına gösterilen “duyarlılık”, asıl onlara gösterilmeli. Çünkü onlar, bu partinin gerçek sahipleridir.
Ama unutmamak gerekir ki, partinin en güçlü kalesi, liderleri değil, teşkilatının samimi insanlarıdır. Bu insanlar, en zor zamanlarda bile o binaların ışıklarının sönmemesi için çabalar, alın terleri dökerler.
CHP, kurulduğu günden bu yana, sadece fikirlerin değil, aynı zamanda alın terinin ve fedakârlığın da partisi olmuştur.
Sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesidir. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözü, “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir”, bu felsefenin en derin ve en anlamlı ifadesidir. Bu cümle, Cumhuriyet’in temel amacını, varlık sebebini ve kime hizmet ettiğini net bir şekilde ortaya koyar.
“Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir”
Münevver Metin
GÜNCEL
14 Eylül 2025GÜNCEL
14 Eylül 2025SİYASET
14 Eylül 2025MEDYA
14 Eylül 2025SİYASET
14 Eylül 2025GÜNDEM
14 Eylül 2025GÜNDEM
14 Eylül 2025Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.