DOLAR 34,1153 0.28%
EURO 38,1073 0.12%
ALTIN 2.860,381,11
BITCOIN 21666641,78%
İstanbul
21°

PARÇALI BULUTLU

16:29

İKİNDİ'YE KALAN SÜRE

X
admin

admin

19 Eylül 2024 Perşembe

İsrail Lübnan’a bir kez daha saldırdı, bu kez Nasrallah konuşurken…

İsrail Lübnan’a bir kez daha saldırdı, bu kez Nasrallah konuşurken…
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İsrail ordusu, Lübnan’daki Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın konuşması öncesi Lübnan’a hava saldırıları düzenledi.

İsrail ordusu, Lübnan’da Hizbullah’a ait olduğu öne sürülen “hedeflere” hava saldırılarının düzenlendiğini bildirdi.

İsrail ordusunun düzenlediği hava saldırılarının Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın konuşmasından dakikalar önce yapılması ise dikkat çekti. İsrail basını saldırıların “geniş çaplı olduğunu” açıkladı.

Ancak, Nasrallah saldırıya rağmen konuşmasını yaptı ve şunları aktardı:

“Allah’ın şu sözüyle başlamak istiyorum; ‘eğer siz yara aldıysanız onlar da yaralandılar’. Bunlar Allah’ın takdiridir. Allah sizlerden şehit ister ve Allah zalimleri sevmez. Allah diyor ki, ‘Siz acı çekiyorsanız, onlar da acı çekiyorlar’.

Bu iki günde gördüğümüz durumla ilgili konudan bahsedeceğim. Yaşadığımız olay karşısında ne yapacağız? Siyasi olarak nasıl bir tutum sergileyeceğiz.

Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Doktorlar, hemişereler tüm tıp ekiplerine teşekkür ediyorum. Fedakarlıkları bizi derinden etkiledi. Ülkenin dört bir yanından kan bağışı yapıldı, salı günü yapılan en büyük kan bağışı oldu.

Kurbanların çoğunda göz yaralanmaları var. 

‘İSRAİL İNSANİ ETİK HUKUKUNU AŞMIŞTIR’

Bu karanlık günlerde bu krizin pozitif yanlarından bir tanesi şu olmuştur:  Efsanevi bir dayanışmaya birliğe şahit olduk. Uzun zamandır eksik olan bir birlik hali gösterdik.

Bu hain saldırıyı lanetleyen tüm bölge ülkelerine teşekkür ediyorum. Gazze, Lübnan ve direniş hareketine destek olan ülkelere teşekkür ediyorum.

Zor bir sınamadan geçiriliyoruz. Salı günü yaşananları anlatmak istiyorum. 

İsrail düşmanımız tarafından hedef alındık. Yüzlerce çağrı cihazımız eşzamanlı infilak ettirildi. Tüm kırmızı çizgileri aşmış ve insani etik hukuku aşmıştır.

Bazı cihazlar hastanelerde infilak etti. Kamuya açık alanda infilak etti. Binlerce sivilin kadın ve çocuğun arasında patladı.

‘BU BİR SAVAŞ SUÇUDUR’

İsrail Hizbulllahı hedef almak istiyorsa sivilleri vurmuştur.

Bir sonraki gün telsizler infilak ettirildi. Bu bir savaş suçudur. Savaş sebebidir. Onlarca sivil öldü binlercesi yaralandı.

Tamamen kasıtlı olarak gerçekleştirildi. Aynı suç ikinci günde de binlerce kişinin öldürülmesi amacıyla tekrarlandı.

İsrail’in 5 bin kişiyi aynı anda öldürmek istediğini söyleyebiliriz. Bu cihazları kimin taşıdığını düşünmeden aynı şekilde öldürmek ve yaralamak istediler. 

Bu toplu katliamdan başka bir şey değildir. İsrail’in suçlarına eklenen yeni bir suç olmuştur.

Bu kanserli varlığın ortaya çıktığı günden beri katliamlara bir yenisi eklenmiştir.

‘BİRÇOK CİHAZ HALA DEPODA’

Lübnan’a yönelik bir savaş ilanıdır. İsrail’in amacı buydu.

Çağrı cihazlarından kapalı olanlar vardı. Birçok cihaz hala depoda. Bu bizim için çok büyük bir şans oldu.

Tüm kurbanların yardımına koşmak için gösterilen çaba, Kızılay, Kızılhaç ve Lübnan halkının, doktorların çabalarının birleşmesiyle İsrail’in, düşmanın saldırısı boşa çıkarılmıştır.

Son değerlendirme yapacağız ancak bazı teyitlerin gerçekleştirilmesi gerekiyor. Güvenlik, üretim, nakliye, gümrük, depolanma aşamalarından saldırı anına kadar detaylı şekilde incelenecek. Gerçekler ortaya çıkarılacaktır.

Aceleyle hareket etmeyeceğiz. 

Güvenlk ve insanlık açısından direniş hareketi tarihinde görülmemiş bir darbeydi. Ülkemizin tarihinde ve düşmanla mücadelemiz tarihinde görülmemiştir. Bu suç eğiliminin bir benzeri olmamıştı.

‘BU BİZİM İÇİN DERS OLDU’

Uzaktan cihazların infilak ettirilmesi sert bir darbeydi. Ancak bir savaş içindeyiz. Dşmanımızın bize göre teknolojik avantajı olduğun farkındayız.

ABD’nin ve dünyanın teknolojik devleriyle de savaş halindeyiz. Dayanıklılığımıza ve dayanışmamıza güveniyoruz.

Salı ve çarşamba bizim için karanlık ve çok ağır günlerdi. Sınama günüydü.

Bu darbe bizim inancımızı ya da duruşumuzu kıramayacak. Güvenle şunu söyleyebilirim: Bu görülmemiş darbe bizi çökertmemiştir ve bunu başaramayacak.

Bu bizim için ders oldu. Daha güçlü daha sağlam olarak geri döneceğiz.”

Devamını Oku

Avukatlar İçin Türkiye Barolar Birliği’nden can yeleği talebi

Avukatlar İçin Türkiye Barolar Birliği’nden can yeleği talebi
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Türkiye Barolar Birliği (TBB) İstanbul Barosu Delegesi Av. Ramazan Çakmakcı, TBB Başkanı Av. Erinç Sağkan’a bir dilekçe göndererek, avukatların can güvenliğinin sağlanması için TBB Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu bütçesinden avukatların ihtiyaç halinde kullanabilecekleri yeter sayıda çelik yeleğin tüm barolara gönderilmesini istedi.

TBB İstanbul Barosu Delegesi Av. Ramazan Çakmakcı, gönderdiği dilekçesinde; “Avukatların yoğun şiddet ve tehdit içinde görevlerini yerine getirmek zorunda kaldığı, haciz ve dava sırasında saldırılara uğradığı bilinmektedir. Tüm çağrılara rağmen bir türlü önlenemeyen bu kör şiddetten birçok avukatımız yaralanmış ve öldürülmüştür. Şiddet ve tehdit her geçen gün artarak devam etmektedir.
İcra sırasında polis bulundurulmasına yönelik yasa / mevzuat değişikliği taleplerimiz de maalesef karşılık bulmamıştır.
Gelinen aşama itibariyle bir can kaybına daha tahammülümüz yoktur. Avukatın can güvenliğinin sağlanması açısından çelik yeleklerin faydası bilinen bir gerçektir. Tehlikeli işlerde görev alan polis ve jandarma görevlilerimizin de yoğun olarak kullandığı çelik yeleklerin maliyeti ve edinimi avukatlar için ciddi bir külfet oluşturmaktadır. Diğer yandan geçici korunma ihtiyaçlarında avukatların daimî çelik yelek satın almaları da bütçelerine gereksiz bir yük oluşturmaktadır.
Bu nedenle avukatların can güvenliğinin sağlanması için Türkiye Barolar Birliği Sosyal Yardım ve Dayanışma Fonu bütçesinden avukatların ihtiyaç halinde kullanabilecekleri yeter sayıda ÇELİK YELEĞİN tüm barolara gönderilmesini ve bu konuda şahsıma ve mesleki kamuoyumuza gerekli bilgilendirmenin yapılmasını arz ve talep ederim” dedi.

Av. Ramazan Çakmakcı’nın TBB’nin tüm barolara avukatların ihtiyaç halinde kullanmaları için yeter miktarda can yeleği gönderilmesi talebine ilişkin sosyal medya paylaşımı, avukatlar arasında beğeni ve şaşkınlıkla karşılandı.
Çakmakcı, avukatların hakim ve savcılarla eşit silahlanma hakkı talebinden sonra yaptığı çelik yelek talebinin TBB’de, Barolarda, yetkili resmi makamlarda ve toplumda avukata yönelik şiddet konusunda farkındalığı artıracağına inandığını ve tüm sorumluların bu kör şiddetin engellenmesi için tedbir almak yönünde harekete geçmesinin ancak bu tip taleplerin yükseltilmesi ve desteklenmesi ile mümkün olabileceğini ve önümüzdeki günlerde avukata şiddetin önlenmesi bağlamında TBB’den yeni taleplerinin olacağını ifade ediyor.

Devamını Oku

Atatürk’ün toprak kanunu ya da feodalizmin tasfiyesi uğraşısı

Atatürk’ün toprak kanunu ya da feodalizmin tasfiyesi uğraşısı
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Narin’in Katli, Feodalizm ve Suskunluk Yasası” adlı yazımda, Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde yaşanmakta olan sorunlarımızın feodalizm ile bağlantılı olduğunu dile getirmeye çalışmıştım.

Dilerseniz filmi biraz geriye saralım ve Erken Cumhuriyet Dönemine gidelim.

Günümüzü anlama açısından Cumhuriyetin başındaki Osmanlı Devleti’nin toprak dağılımı açısından bıraktığı mirasa bakalım.

Çok özetle üç tespit yapalım.

  • Toprak dağılımı son derece  olumsuzdu. Ailelerin  yüzde 5’i toprakların yüzde 65’ine, yüzde 95’isi ise toprağın  yüzde 35’ine sahipti.
  •  Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde feodalitenin, Batı Anadolu’da ise büyük çiftlik sahipliğinin egemenliği gözlenmekteydi. Köylüler ise neredeyse boğaz tokluğuna çalışıyorlardı. Buralarda ağa ve çiftlik sahibi , aynı zamanda devletti.
  •  Toprakların azına sahip, ancak çok sayıda küçük köylü işletmeleri olarak anılan işletmeler ise asgari geçim geliri bile elde edemiyorlardı. Köylülerin bir bölümü de topraksızdı. Az topraklı ve topraksız köylülerin bir kesimi de büyük çiftlik sahiplerinin yanında ortakçılık ya da kiracılık yapıyorlardı.

Kısaca şu söylenebilir; Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan köylüler, boğaz tokluğuna çalışan, gelecekleri belirsiz, eğitim ve sağlık hizmetleri olamayan yığınlardı.

Anılan dönemsel koşullar altında Atatürk’ün üzerinde durduğu konuların başında “Toprak Kanunu ya da Feodalizmin Tasfiyesi geliyordu.

Atatürk’ün  Toprak Kanunu ya da Feodalizmin Tasfiyesi Uğraşısı

Atatürk’ün, özellikle 1928 yılından son defa 1937 yılına değin TBMM Açış Konuşmalarında üzerinde durduğu konuların başında köylülerin topraklandırılmasına özel önem verdiği gözlemlenmektedir.

Örnekleyelim.

1 Kasım 1928, TBMM Açış Konuşması

“Şark vilayetlerimizin bir kısmında ihdas edilen umumi müfettişlik isabetli ve faydalı olmuştur. Cumhuriyet kanunlarının emniyetle sığınılacak yegâne yer olduğunun anlaşılması bu havalide huzur ve inkişaf için esaslı bir mebdeydir. Yeni faaliyet devremizde gerek bu havalide gerek memleketin diğer kısımlarında toprağı olmayan çiftçilere toprak tedarik etmek meselesiyle ehemmiyetli olarak iştigal buyuracaksınız” 

1 Kasım 1929, TBMM Açış Konuşması

“Çiftçiye arazi vermek de hükümetin mütemadiyen takip etmesi lazım gelen bir keyfiyettir. Çalışan Türk köylüsüne işleyebileceği kadar toprak temin etmek, memleketin istihsalatını zenginleştirecek başlıca çarelerdendir” 

1Kasım 1936, TBMM Açış Konuşması

“Toprak Kanunu’nun bir neticeye varmasını Kamutayın yüksek hizmetlerinden beklerim. Her Türk çiftçisi ailesinin, geçinebileceği ve çalışacağı toprağa malik olması, behemehâl lazımdır. Vatanın sağlam temeli ve iman bu esastadır

1 Kasım 1937, TBMM Açış Konuşması

“Bir defa memlekette topraksız çiftçi bırakılmamalıdır. Bundan daha önemli olanı ise, bir çiftçi ailesini geçindirebilecek toprağın, hiçbir sebep ve suretle bölünemez bir maliyet alması, büyük çiftçi ve çiftlik sahiplerinin işletebilecekleri arazi genişliği, arazinin bulunduğu memleket bölgesinin nüfus kesafetine ve toprak verim derecesine göre sınıflamak lazımdır “.

Atatürk’ün yönlendirmesiyle, kuruluş yıllarında köylüleri toprak sahibi yapmaya yönelik kimi kanunlar kabul edildi.

Bu bağlamda da topraksız ve az topraklı köylülerin bir kesimine toprak dağıtıldığı biliniyor. 1925 Bütçe Yasası’yla yetki alan hükümet, daha önce çıkarılan 716 sayılı yasaya dayanarak göçmenlere ve topraksız köylülerin kimilerine toprak dağıttı. Bu bağlamda Ziraat Bankası da kullanıldı.

Örneğin Ankara’da 7 bin dönümlük bir çiftlik satın alındı ve 89 köylü ailesine dağıtıldı. Köylüleri toprak sahibi yapmak için ayrıca 1924 Anayasası’nın 74. maddesine 1937’de çıkarılan bu yasa ile bir fıkra eklendi. Fıkra’da “Çiftçiyi toprak sahibi yapmak ve Osmanlı Devleti tarafından idare etmek için istimlak olunacak arazi ve ormanların istimlak bedelleri ve bu bedellerin tediyesi sureti mahsus kanunlarla tayin olunur” yazıldı.

Atatürk’ün ölümünden sonra, 2. Paylaşım Savaşı’nın da getirdikleri olumsuzluklar eklenince çiftçiyi topraklandırma konusu, neredeyse 1945 yılına kadar askıda kaldı. 1945 tarihinde, Atatürk’ün söylevleri doğrultusunda “4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” kabul edildi.

Yasa, büyük toprak sahiplerinin topraklarının kamu mülkiyetine geçirilmesini, bunların bir kesimini topraksız ve az topraklı köylülere dağıtılmasını ve kırsal bölgelerde köklü değişiklikleri içeriyordu.

Ancak bu yasa uygulanamadı.

Daha sonrada bu konuda girişimler oldu, ancak Toprak Kanunu gerçekleşmedi.

Toprak Kanunu neden gerçekleşmedi?

Gerici üretim ilişkilerinin özüne dokunabilen, gelir dağılımını düzelterek toplumsal barışı geliştirebilecek bir Toprak Kanunu’nun hayata geçirilememesinin iki temel nedeni var.

Birincisi;siyasete ve ekonomiye egemen olan büyük toprak sahipleri, toprak ağaları, aşiret reisleri,şeyhler ve onlardan nemalan siyaset kurumu  tarafından toprak kanunu ya da daha genel deyişle “Toprak Reformu” uygulanmasının engellenmesi.

Anımsatmak isterim.Narin’in Katli, Feodalizm ve Suskunluk Yasası” adlı yazımda ”12 Eylül Askeri Darbesi’ni yapan cunta, Anayasa oylamasından önce güvenoyu almak için Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun feodal ağalarını Ankara‘da konuk ederek televizyona çıkarmadılar mı?”  diye yazmıştım.

Üzerinde durulması gereken ikinci bir  neden en azından birincisi kadar önemli.

Bunlara arasında;

  • “Yoksul topraksız köylü kitlelerinin taleplerinin çok yetersiz ve bu doğrultuda örgütlenmelerinin yokluğu. Bir başka deyişle güçlü bir halk hareketinin varlığı ve tabandan gelen bir baskının olmayışı
  • Kuşaktan kuşağa aktarılan biat kültürünün yoksul köylülükte egemen olması
  • Yoksul köylülerin, devlet örgütlenmesi yerine ağaların egemen olduğu bir düzenin  değiştirilemez olduğunu bir olgu olarak kabullenmesi. Değişmezlik olgusunun çaresizliği” gibi konuları saymak olası. 

Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı

Devamını Oku

Carlo Ancelotti’den Halil Umut Meler’e tepki: ‘Sana söylüyorum!’

Carlo Ancelotti’den Halil Umut Meler’e tepki: ‘Sana söylüyorum!’
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Real Madrid Teknik Direktörü Carlo Ancelotti, Stuttgart karşısındaki elde edilen 3-1’lik galibiyet sonrasında hakem Halil Umut Meler’e sert tepki gösterdi.

Maç sonunda sahaya giren ve hakemin kararlarına dair rahatsızlığını belirten Ancelotti, büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını söyledi.

Real Madrid Teknik Direktörü Carlo Ancelotti, Stuttgart’a karşı kazanılan 3-1’lik skorun ardından, maçın hakemi Halil Umut Meler’e sert tepki gösterdi. Maçın bitiş düdüğüyle beraber sahaya giren Ancelotti, bu hareketiyle şaşkınlık yarattı. İtalyan teknik adam, hakem Meler’e olan rahatsızlığını, oyuncularını kutlamak ya da rakip takımı tebrik etmek yerine, hakemin kararlarına yönelik itirazlarını bildirmek amacıyla sahaya adım atarak gösterdi.

Ancelotti’nin öfkesini artıran en önemli olaylar, maçın ikinci yarısında verilen hakem kararları oldu. Özellikle, Real Madrid lehine verilmediğini düşündüğü iki penaltı kararı, Ancelotti’yi oldukça rahatsız etti. Maçın 60. dakikasında, itirazları nedeniyle sarı kart gören tecrübeli teknik adam, hakemlere ve dördüncü hakem Arda Kardeşler’e sık sık itirazda bulundu.

İlk penaltı kararı, Rüdiger’e yapılan faul sonrası verilmişti ancak Hollandalı VAR hakemi tarafından iptal edildi. İkinci penaltı kararı da Jude Bellingham’a ceza sahası içinde yapılan müdahaleye ilişkindi. Ancelotti, bu kararı beklediğini, ancak verilmediğini dile getirerek büyük bir hayal kırıklığı yaşadı.

Maç sonunda hakem Umut Meler’e giden Ancelotti, “Bunu sana saygıyla söylüyorum ama hiç iyi değildin” ifadelerini kullandı.

Devamını Oku

Yeni seçim anketi: CHP, AKP ile farkı açıyor!

Yeni seçim anketi: CHP, AKP ile farkı açıyor!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Saros şirketinin yaptığı son ankete göre, CHP birinci parti konumunu korurken AKP ile arasındaki fark da giderek artıyor…

Saros Araştırma şirketi Türkiye Gündemi ve Siyaset Eylül 2024 seçim anketi çalışmasının sonuçlarını yayınladı.

Anket sonuçlarına göre CHP birinci sıradaki yerini koruduğu ve AKP’ye 4 puan fark attığı görüldü.

2028’den önce Türkiye’de bir erken seçim olmalı mı? şeklindeki sorunun sorulduğu ankette vatandaşların yüzde 47,4’ü evet, yüzde 43,8’i ide hayır dedi. Fikrim yok diyenlerin oranı ise yüzde 8,8 oldu.

Seçim anketinde yer alan sonuçlara göre, CHP yüzde 34,1 oranıyla birinci sırada yer alırken AKP yüzde 30,3 ile ikinci sırada görüldü.

DEM Parti yüzde 9,4 ile üçüncü, Cumhur İttifakı ortağı MHP yüzde 8,7 ile dördüncü sırada yer aldı.

Yeniden Refah Partisi yüzde 4,9 ile beşinci sırada yer bulurken, yüzde 3,8 oranındaki İyi Parti’deki düşüş gözlerden kaçmadı.

Ankette Zafer Partisi yüzde 2,6, TİP 2,4 ve diğer partilerin de toplam 3,8 oy oranını yakaladıkları gözlendi.

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.