Seçimler tamamlandı. Resmi sonuçlara göre Türk seçmeni Doğucu Neoliberaller ile Batıcı Neoliberaller arasında tercihini birincilerden yana kullandı.
Türkiye’de neoliberalizmin egemen bir ekonomi-politik olarak halkın önüne konması 1980 Askeri Darbesi’yle başlatılmış ve düşük ücretli bir ekonomiye dönüştürülerek, dünya kapitalist sistemle bütünleşmeye dönük bir strateji izlenmişti.
Bu kapsamda Özal, Türkiye ekonomisini liberalleştirmeyi hedefleyen ve ‘24 Ocak Kararları’ olarak bilinen geniş çaplı programın hazırlanmasında önemli rol oynadı.
Özal Hükümetlerinden sonra gelenler de liberalleştirmenin en önemli çıktılarından biri olan özelleştirmede önemli adımlara attılar. İşin ilginç tarafı, Türkiye’de merkez sağ partiler ile birlikte TBMM’nde temsil edilen iki merkez sol parti olan CHP ve DSP yönetimleri de özelleştirmeden yana görüş ve uygulamaları benimsemiş oldular.
Örnekleyelim:
Günümüze gelelim.
Önce Batıcı neoliberallere değinelim. Seçim programlarında olduğu üzere söylemlerinde neoliberal politikalarını seçeneği olan daha kamucu politikaları önerenler oldu mu?
Sözgelişi; İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ne bilge ve yol gösterici olarak davet edilenler kimler idi?
Prof. Dr. Andrew McAfee, Sir Bob Geldof, Prof. Dr. Francis Fukuyama, mimar Hiroyuki Unemori, Prof. Dr. Ian Goldin, Joschka Fischer, Prof. Dr. Michio Kaku ve Prof. Dr. Vandana Shiva gibi kişilerin hemen tümü özünde neoliberal politikaların temsilcileri değiller mi idi?
Bunlar, Batıya güvence vermek için çağrılmadı mı? “Biz daha iyi yönetiriz“ söyleminden başka bir seçenek ileri sürdüler mi? Emekçi hakları, sadece popülist “Biz daha fazla para veririz” vaadine indirilmedi mi? Gelir dağılımını iyileştirmek için sınıfsal çözümlemeleri dile getirenler oldu mu?
Kamuoyuna önerdikleri milletvekilleri adayları arasında, işçi ve yoksul köylü sınıfının temsilcileri, kamucu bürokrat ve öğretim elemanları var mıydı?
Hele, seçimi kazandıktan sonra Batı’dan getirecekleri sıcak para ile ekonomiyi düzlüğe çıkaracaklarını söylemediler mi?
Doğucu liberallere gelelim. Onlar öteden beri, özelleştirme temelinde daha acımasız neoliberal politikaları savunuyorlardı. Maliye Bakanları fakirlerden zenginlere kaynak aktardıklarını açık bir şekilde dile getirme mi? Neoliberal politikalarının etkisiyle ve sınırsız ekonomik büyüme anlayışıyla; ülkenin doğası, biyolojik çeşitliliği, insan ve hayvan sağlığı, tarihi ve iklimini göz önüne almaktan uzak durmadılar mı?
Bütün bu uygulamalara karşın, yarattıkları sadaka ekonomisi politikaları ile yoksul kitleleri bağımlı bir duruma getirmede başarılı olmadılar mı?
Sonuçta büyük kitleler az da olsa dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olmamak için Doğucu liberalleri tercih etiler.
Gelinen noktada da yeni iktidar, sıcak para akışı için Londra lobisine yöneleceğini işaret etti. Peki, Batıcı liberaller de değindiğimiz üzere aynı tercihi yapacaklarını söylemediler mi?
Kısaca Doğucu Neoliberaller ile Batıcı Neoliberallerin tümü, neoliberal politikalardan başka seçeneği görmüyor. Çözümler dış ülkelerden gelecek sıcak paraya bağlanmış. Her iki kesim, küreselleşme yanlısı ve Batı ile iyi ilişkiler kurmak üzerine bir söylem üzerinde hem fikir.
Sözlerimi, Mehmet Şimşek’in bakan oluşuyla ekonominin yükünü kimlerin çekeceğini anlatan “Üçüncü Mevkidekiler” adlı fıkra ile bağlamak isterim.
Fıkra şöyle: İstanbul’dan Erzurum’a giden bir tren arıza yapar. Makinist ve ilgililer treni tamir etmeye çalışsalar da başaramazlar. Baş kondüktörden durumun yolculara aktarılması istenir.
Baş kondüktör önce birinci mevki vagonuna gider; “Çok kıymetli yolcularımız! Trenimiz arızalanmıştır. Ancak arızamız giderilememiştir. Devlet Demir Yolları adına sizlerden özür diliyorum. Hazırlıklarınızı yapın, bir saate kadar otobüsler gelecek ve sizleri Erzurum’a götürecek” şeklinde açıklama yapar.
Daha sonra ikinci mevkiinin olduğu vagonlara ulaşır ve şöyle der;“Beyler ve bayanlar! Trenimiz arızalandı. Şu karşı tarafta Aşkale-Erzurum minibüsleri geçiyor. Şimdi başınızın çaresine bakın ve treni tez elden boşaltın…”
Baş kondüktör son olarak yoksul insanların olduğu “Üçüncü Mevki” vagonunun kapısına gelir. Yolcular trenden inmeye çalışırken baş kondüktör engel olur ve “Hele durun dadaşlar… Nereye böyle? Bu telaş niye?” der.
İçlerinden biri; “Ağabey! Belli ki tren arızalandı. Tamir edemediniz. Biz de yavaş yavaş yürümeye başlayalım. Erzurum’a daha çok yol var” diye cevap verir.
Baş kondüktör vagonun kapısını sert bir şekilde kapatır ve “Üçüncü Mevkidekiler”e şöyle seslenir;
“Ula oğlum… Siz gideceksiniz ya… Bu treni Erzurum’a kadar kim itecek?
GÜNCEL
19 Ocak 2025GÜNCEL
19 Ocak 2025SİYASET
19 Ocak 2025MEDYA
19 Ocak 2025SİYASET
19 Ocak 2025GÜNDEM
19 Ocak 2025GÜNDEM
19 Ocak 2025Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.