Milli Korunma Kanunu, İkinci Dünya Savaşı yıllarında, savaş koşullarının zorluğu içerisinde gündeme geldi. Kanun tasarısı dönemin Başbakanı Refik Saydam tarafından 15 Ocak 1940 tarihinde TBMM’ye sunuldu.
Milli Korunma Kanunu tasarısı 70 maddeden oluşmuştur. Tasarının genel gerekçesi şu sözlerle açıklanmıştır:
“Son zamanlarda Avrupa’da hüküm sürmekte olan siyasi gerginlik nihayet müteaddit milletler arasında harp haline inkılap etmiş ve böylece harp sahasına ve harp tehlikesine yakın ve hatta uzak memleketler, fevkalade ahval ve şartlar içinde kalmışlardır. Bu ahval, bilhassa süratli seyri sebebi ile hemen her tarafta Hükümetlerce alınan fevkalade tedbirlerle karşılanmaktadır. Muhtelif memleketlerde Hükümetlere bu hususta verilen geniş salahiyetler zikredilen ahvali en iyi ifade eyleyen alametlerdir.
Memleketimizin halen Avrupa’da hüküm süren harbin dışında bulunduğu malumdur. Bununla beraber, milli hayatımızda bu istisnai ahvalin tesirlerini önlemek ve sair bakımlardan olduğu kadar, iktisadi bakımdan da tahaffuz ve tedafüi tedbirler almak zarureti muvacehesindeyiz.”
(TBMM Zabıt Ceridesi,1940: 15 Ocak. S. Sayısı: 64: s. 1-16).
18 Ocak 1940’tan itibaren Meclis’te görüşülmeye başlanan Milli Korunma Kanunu, olağanüstü durumlarda devleti iktisadi ve milli savunma bakımından güçlendirmek amacıyla Bakanlar Kurulu’na çeşitli yetkiler vermiştir.
Milli Korunma Kanunu Neleri İçeriyor?
Milli Korunma Kanunu’nun hükümleri çerçevesinde kararlar almak ve bunları Bakanlar Kurulu’na sunmak üzere bir Koordinasyon Heyeti kurulacaktı. Heyetin üyeleri Başbakan veya onun belirleyeceği bir bakan tarafından atanacaktı.
Hükümet, sanayi ve maden işletmelerini halk ve millî savunma ihtiyaçlarını karşılayabilecek miktarda üretimde bulunmaları için kontrol edebilecekti (Madde 7).
Hükümet, sanayi ve maden işletmelerinden üretim programları isteyecek veya gerçekleştirmeleri için üretim programı verebilecekti.
Hükümet, sanayi ve maden işletmelerinin üretimlerini ve diğer iş yerlerindeki mesaiyi, bu kanunun doğurduğu ihtiyacı karşılayabilecek seviyeye çıkarmak için gerekli olan işçi kadrosunu ve ihtisas elemanlarını temin edecekti. Bu amaçla vatandaşlara ücretli iş zorunluluğu yüklenebilecekti (Madde 9).
Sanayi ve maden işletmelerinde ve diğer iş yerlerinde çalışan işçiler, teknisyenler, mühendisler, ihtisas sahipleri, işyerlerini geçerli bir mazeretleri olmadan ve haber vermeden terk edemeyeceklerdi. Bu madde gereğince çalışmaya mecbur bırakılanlara emeklerine karşılık emsaline göre normal bir ücret ödenecekti (Madde 10).
Hükümet, sanayi ve maden işletmelerinin ürünlerini, maliyeti üzerine normal bir kâr koyarak satın alabilecekti. İşletmeler bu ürünleri, Hükûmete teslim etmeye mecbur olacaklardı (Madde 11).
Hükümet, kanunun öngördüğü hizmetleri gerçekleştirmek üzere yetkilerini kullanırken gerekli görülen işletmelere ve küçük sanat erbabına gereken krediyi temin edecekti. Kredi nakit, ham madde, malzeme ya da bir banka aracılığı ile ödenebilecekti (Madde 12).
Hükümet, halk ve millî savunma ihtiyaçlarını sağlamak için gereken ürünleri stoklayabilecek (Madde 13), bu ürünlere; istifçiliğin önüne geçmek ve halkın zarara uğramasını önlemek amacıyla ücretini ödeyerek el koyabilecek ve ihtiyacı olan kurumlara dağıtabilecekti.
Herhangi bir sebeple atıl kalmış, kullanılmayan veya yapımı tamamlanamamış sanayi, maden işletmeleri ve diğer iş yerlerini Hükümet işler hale getirebilecekti (Madde 15). Hükümet, azami miktarda cevher elde edebilmek ve üretimi tek elde toplamayabilmek amacıyla sanayi ve maden işletmelerini birleştirerek işletebilecekti. Bu durum karşısında işletme sahiplerinin zararları ödenecekti (madde 16).
Hükümet, işletmelerin üretimleri açısından gerekli görülmeyen makine, alet-edevat, tesisat ve her türlü üretim aracını, sahiplerini zarara uğratmayacak şekilde satın alıp ihtiyacı olan işletmelere verebilecekti (madde 17).
Hükümet, alınan önlemleri uygulamayan ve kendisinden istenilen üretimi gerçekleştiremeyen sanayi ve maden işletmelerine el koyarak kendisi işletebilecek; işletme sahiplerine, işletmenin Hükümet kontrolünde kaldığı süre için uygun bir tazminat ödeyebilecekti (madde 18).
Kanun yürürlükte kaldığı süre içinde gerek görülmesi halinde sanayi ve maden işletmeleriyle diğer işletmelerde çalışan işçilerin günlük çalışma saatleri üç saat artırılabileceği gibi çocuklar ve kadınlar için İş Kanunu’nun 50. maddesinde belirtilmiş olan çalışma şartları da dikkate alınmayacaktı (Madde 19).
Hükümet gerektiğinde, memleketin ihtiyacı olan ve dışarıdan ithal edilecek malların miktarı, cinsi ve özelliklerini belirleyebilecekti (Madde 20).
Hükümet, halkın ve milli savunmanın zorunlu ihtiyacı olan maddelerin harcama miktarını belirleme ve sınırlama hakkına sahip olacaktı (Madde 21).
Halkın ve milli savunmanın ihtiyacı olan maddeleri ithal etmek için Hükümet; gerekli gördüğü ticari işletmeleri, ticaret kooperatiflerini ve ticâret birliklerini kredi, döviz ve akreditif ile donatabilecekti. Ayrıca bu işletme ve birliklerden gerekli gördüklerine stok yapma zorunluluğu getirebilecekti (Madde 22). Bu işletme ve birliklerin yaptıkları stoklarla ilgili bir zarar söz konusu olursa; devlet ortaya çıkan zararı bunlardan tazmin edecekti (Madde 23).
Hükümet içeride üretilen mallardan ihtiyaç fazlası olanları yurt dışına ihraç etmek üzere gerçekleştirecek satışların şekil ve şartlarını üreticilerin menfaatlerine zarar vermeyecek şekilde belirleyecekti (Madde 24)
Hükümet; ülkenin ihtiyacı olan malları, sanayi ve ticaret erbabı dışında her hangi bir kimsenin stoklamasına izin verilmeyeceğini karar altına almış ve söz konusu maddeleri biriktirmelerini yasaklamıştı (Madde 25).
Hükümet, halk ve milli savunma ihtiyaçlarını karşılamak, ihracatı düzenlemek veya üreticiyi korumak maksadıyla memleket mahsullerini satın alabileceği gibi memleket ihtiyacını temin ve ithalatı düzenlemek için dışarıdan da mal satın alabilecekti (Madde 26). Hükümet, içeride lüzum gördüğü malların azamî fiyatlarını, cinslerini, özelliklerini ve vasıflarını belirleyebilecekti (Madde 31).
Eşya fiyatlarının geçerli bir neden olmaksızın yükseltilmesi, elde bulunan malın satışa sunulmaması, saklanması, yüksek fiyatla satmak için malın kaçırılması, anlaşmalı olarak elden çıkarılması, haddinden fazla mal satın alınması, malın kötülenmesi, üretici aleyhine fiyat birliği yapılması ve suni olarak fiyat yükseltilmesi gibi haksız kazanca yol açacak her türlü hareket yasaklanacaktı (Madde 32). Üreticiden mal alıp tüketiciye satanların, aralarında fiyat birliği yaparak veya anlaşarak halkı istismar etmeleri yasaklanmıştı (Madde 34).
Hükümet, halk ve milli savunma ihtiyacından kabul edilen her türlü eşyanın muhafazası için gerekli mahalleri ve depoları gayri safi irad miktarınca tayin edilecek bir kira karşılığında işgal edebilecekti (Madde 33). Kanunun yürürlükte kaldığı süre içinde şehir, kasaba, iskele, liman ve istasyonlarda gayrimenkullerin kira bedellerinin bir önceki yılın kira bedellerinden fazla olamayacağı, bu maddenin uygulanacağı yerlerin de Hükümet tarafından belirleneceği kayda bağlanmıştı (Madde 30).
Hükümet her türlü özel nakil araçlarının seyr ü seferini düzenleyebileceği ve sınırlandırabileceği gibi azamî nakil ücretlerini de tayin edebilecekti. Bu araçların malzemelerini ve ücretlerini vererek lüzum görülen yerlerde ve hizmetlerde çalıştırabilecek, lüzum ve ihtiyaç görmesi halinde bu vasıtaları değer ve pahasını vererek satın alabilecekti.
Hükümet, ziraat alanında çalışabilir her vatandaşı, kendi ziraat işini aksatmamak şartıyla ikametgâhının 15 kilometre uzağında bulunan devlet ve özel işletmelerinde çalıştırabileceği gibi kadınların ancak kendi köy, kasaba ve şehir sınırlarında çalıştırılabileceğini hükme bağlanmıştı. Ayrıca, sahibine lazım olmayan her çeşit ziraat vasıtalarını münasip bir ücret ödeyerek kullanabilecekti (Madde 37).
Hükümet lüzum gördüğü bölgelerde ekilecek ürünün tür ve çeşidine karar verebilecek (Madde 38), üzerinde ekim yapılmayan beş yüz hektardan fazla arâziyi bir bedel karşılığında işletebilecek (Madde 39), ziraate elverişli sekiz hektar ve daha fazla arazi sahibi olan her şahsı, bu arazinin yarısına kadarına hububât ekmeğe veya ektirmeğe mecbur tutabilecekti. Bu mecburiyet; arazi sahibinin elindeki çift hayvanı miktarına ve her çift hayvan için dört hektar esasına göre hesaplanacaktı.
Hükümetin, her türlü ziraat alet, makine ve vasıtalarını, zirai ilaç ve tohumlarını lüzumuna göre, parasız veya emaneten veya kira karşılığı olarak ihtiyaç duyanlara dağıtabileceği, çiftçiyi kuvvetlendirmek için gerekli görüldüğünde ödünç para verebileceği kayıt altına alınmıştı (Madde 42).
Kanunun 43-52. maddeleri mali hükümleri içermişti. Buna göre kanunun gerektirdiği işlerin yürütülebilmesi için hazine tarafından Hükümet emrine 25 milyon lira verilecekti. Bakanlıklar tarafından bu kanun çerçevesinde yapılacak işler için gereken para, Hükümet tarafından ödenecekti. Bu sermayenin kötüye kullanımı durumunda, sorumlular hakkında “devlet malları aleyhine suç işleyenler hakkındaki cezâî hükümler” uygulanacaktı.
Kanunun 53-67. maddeleri ise cezai hükümleri içermekteydi. Hükümet; Milli Korunma Kanunu’nun uygulanmasında ortaya çıkabilecek suistimallerle ilgili caydırıcı bir takım tedbirler almıştı. Buna göre, kanuna uymayanlara 100 Liraya kadar para ya da hapis cezaları verilecekti. Gerekli durumlarda sürgün cezası da uygulanacak ve verilecek bu cezalar tecil olunmayacaktı.
Hükümet; İkinci Dünya Savaşı’nın tabii bir yansıması olarak ülkede olağanüstü şartlarda geçerli olacak bu uygulamayı hayata geçirmiş; dış politikada yaşanan değişim ve gelişmelere paralel olarak hem devletin, hem de vatandaşının hak ve hukukunu koruyan kararlar almaya çalışmıştır. Çalışmalar, 19 Şubat 1940’da İsmet İnönü tarafından imzalanan kararnameyle başlatılmıştır.
DEĞİŞİKLİKLERE UĞRADI
Milli Korunma Kanunu yürürlükte kaldığı zaman içinde çeşitli sürelerde değişikliklere uğradı.
Kanun sadece Refik Saydam Hükümeti döneminde üç kez değişikliğe uğradı. Bu değişiklikler,
Hükümetin konuyla ilgili yetkilerini artırmıştır.
Refik Saydam’ın ani vefatının ardından Hükümet Başkanı olan Şükrü Saraçoğlu döneminde ise ilk olarak Milli Korunma Kanunu’nun halk üzerindeki olumsuz sayılabilecek bir takım etkilerinin giderilmesi için düzenlemeler yapıldı. Fakat, bilhassa un ve şeker gibi gıda maddelerinin üretimindeki yetersizlikler nedeniyle bazı gıda maddelerinin üretimine kısıtlamalar getirildi. Öte yandan, Milli Korunma Kanunu’na muhalefet edenlere ön görülen cezalar artırıldı.
Milli Korunma Kanunu, CHP iktidarından sonra da uygulamada kalmıştır.
14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimle iktidara gelen Demokrat Parti Hükümeti, Türkiye’nin içerisinde olduğu ekonomik bunalımın da etkisiyle, 1955’den itibaren Milli Korunma Kanunu’nu yeniden uygulamaya
başlamak zorunda kalmıştır.
GÜNCEL
03 Kasım 2024GÜNCEL
03 Kasım 2024SİYASET
03 Kasım 2024MEDYA
03 Kasım 2024SİYASET
03 Kasım 2024GÜNDEM
03 Kasım 2024GÜNDEM
03 Kasım 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.