9 Eylül İzmir’in kurtuluşunun 100’uncu evrensel yıldönümü kutlu olsun. Bugün de, emperyal ülkelerin koçbaşı gibi kullandığı Yunan ordusu denize dökülmüştü.
Atatürk için İzmir’in kurtuluşu bir amaçtı, O, “Bütün cihan işitsin ki efendiler, artık İzmir hiçbir kirli ayağın üzerine basamayacağı kutsal bir topraktır!” diyordu.
Bu anlamda, Türkiye açısından olduğu kadar 9 Eylül 1922’den sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti ve onun kurucusu olduğu Mustafa Kemal Atatürk’ün evrensel yanı vardır.
Sevr Antlaşması ile Türkiye’nin Genel Görünümü neydi?
15 Mayıs 1919’da emperyal devletlerin güdümünde Yunan ordusu İzmir’e girmiş ve Batı Anadolu’nun büyük bir bölümü işgal edilmişti. Güney illerimiz Fransızlar ve işbirlikçi Ermenilerin, Antalya ve çevre illerimiz İtalyanların da işgali altında idi. İstanbul, başta Britanya orduları olmak üzere bütün emperyal ülkelerinin çizmesi altında eziliyordu. İşbirlikçi Vahdettin ve hükümeti çıkarlarından başka bir şey düşünmüyordu
1920’da Atatürk önderliğinde kurulan TBMM, anti-emperyalist bir amacı yerine getirmek için kurulmuştu.
TBMM amacını şöyle açıklamıştı; «….Türkiye Büyük Millet Meclisi… milletin hayat ve bağımsızlığına kast eden emperyalist ve kapitalist düşmanların saldırılarına karşı savunma ve bu amaca aykırı hareket edenleri cezalandırmak amacıyla kurulmuş bir orduya sahiptir…”
TBMM, anti-emperyalist ülkelerle ve liderlerle işbirliği yapmıştı.
TBMM 26 Nisan 1920’de Moskova Hükümeti’ne; “Emperyalist hükümetler aleyhine hareketleri ve tutsaklığı altında bulunan ezilen insanların kurtarılması amacını hedefleyen Bolşevik Ruslarla birlikte çalışmayı ve hareket etmeyi kabul ediyoruz.” demişti
Anadolu’da yapılmakta olan savaş, emperyalizme karşı «kabul» ve «tescil» edilmiş ve bu doğrultuda, 1 Eylül 1920 Bakû Kongresi’nde; “Türkiye emperyalizmin istilacı çetelerine karşı harp yaparken, kurultay ona fikir ve gönül birliği gösterecektir. Sömürge ve yarı sömürgelerle, iktisadî bağımlılıkları sürdürülmek istenen Doğu ülkelerinde başlayan ulusal kurtuluş hareketleri, her şeyden önce Emperyalizme karşı ve emperyalizmi inhilâl ettirici (parçalayıcı) birer hareket olarak alınıyordu” şeklinde karar alınmıştı.
Doğu ve Afrika halklarına, “Ulus” olma bilincini aşılamış ve ulusal direniş hareketlerinin başlamasına neden olmuştu.
Mustafa Kemal, 3 Ocak 1922 ve 7 Temmuz 1922’de şunları söylemişti:”Bütün ezilen uluslar, ezenleri bir gün yok ederek ortadan kaldıracaklardır. O zaman dünya yüzünden ezen ve ezilen kelimeleri kalkacak, insanlık kendisine yakışan bir toplumsal duruma kavuşacaktır..« ve “Türkiye’nin bugünkü savaşımı yalnız kendi adına ve hesabına olsaydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve çabuk bitebilirdi. .. Çünkü savunduğu, bütün ezilen ulusların, bütün Doğu’nun davasıdır.»
Ve
Kurtuluş Savaşı’yla Batı emperyalistleri ilk kez yenilgiye uğradılar.
Yunan ordularının Anadolu’ya çıkmalarını sağlayan Britanya Devleti’nin Başbakan Lloyd George iktidarı son buldu.
L. George: ‘’Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dâhî yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakınız ki, O büyük dâhî çağımızda Türk Ulusu’na nasiboldu’ demek zorunda kaldı.
Mustafa Kemal’in, emperyalizm ve sömürgecilik konusundaki öngörülerinden bir bölümü günümüzde gerçekleşmiş oldu.
O, “Doğudan şimdi doğacak güneşe bakınız.” “Bugün, günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan, bütün Doğu uluslarının da uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak olan çok kardeş ulus vardır. Onların yeniden doğuşu, kuşkusuz ki, ileriye ve gelişmeye yönelik olacaktır..«
“Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerine, uluslar arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı egemen olacaktır” demişti.
Türkiye’de tanınmış bir edebiyat ustası ve bir bilimci Atatürk’ü nasıl değerlendirdi?
9 Eylül 1922’den sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti ve onun kurucusu olduğu Mustafa Kemal Atatürk hakkında çağında ve günümüzdeki devlet adamlarının birçok tespiti var.
Bu yazımda sadece Türkiye’de tanınmış bir edebiyat ustasının ve bir bilimcinin yazılarını aktaracağım.
Amin Maalouf, “ Çivisi Çıkmış Dünya”da şunları yazmış: “Birinci Dünya Savaşının ertesinde …..Sevr’de toplanan Batılı güçler duygusuz biçimde insanlara ve topraklara sahip olurken ….. Mustafa Kemal galiplere hayır deme cesaretini göstermiştir.
Birçokları ….yakınırken, Mustafa Kemal Paşa silaha sarılmış, ülkesini işgal eden yabancı birliklere karşı koymuş ve diğer güçlerin tasarılarını gözden geçirmek zorunda bırakmıştır. “(sayfa 80-82)
Prof. Dr. Arnold Ludwig,”King of the Mountain, The Nature Of Political Leadership” “Çağın Kralı: Siyasi Liderliğin Doğası, 2002’da Politik Büyüklük Ölçeği (Political Greatness Scale) olarak “Bir Ülkeyi Kurtarmak ya da Yeniden Bir Araya Getirmek, Savaş Kazanmak, Toprak Kazanmak, Ekonomiyi Düzeltmek,Yeni Bir İdeoloji Ortaya Atmak, İktidarda Kalma Süresi ,Ahlaken Örnek Olma, Siyasi Miras, Sosyal Mühendislik, Ülkenin Nüfusu, Moral Açıdan Örnek Oluşturmak“ gibi ölçütleri sıralamış. Bu ölçütlere göre birinci sıradaki liderin “Atatürk “olduğunu kanıtlamış.
Özetle şu söylenebilir: Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 9 Eylül ile İzmir’de sonuçlanan Türk Kurtuluş Savaşı’nın, Doğu ve Afrika uluslarının özgürlük ve bağımsızlıklarını kazanmalarında önemli bir etkisi ve yeri vardır.
Bu durum, salt Doğulu devlet adamları ve halkları arasında değil, Batılı yazar, tarihçi ve devlet adamları tarafından da kabul edilmiş evrensel bir gerçekliliktir. Bunlar arasında, Türk Kurtuluş Savaşı‘nın düşmanları olan devlet adamları bile vardır.
Prof. Dr. Mustafa Kaymakçı
7 Eylül 2022
GÜNCEL
28 Kasım 2024GÜNCEL
28 Kasım 2024SİYASET
28 Kasım 2024MEDYA
28 Kasım 2024SİYASET
28 Kasım 2024GÜNDEM
28 Kasım 2024GÜNDEM
28 Kasım 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.