Küçük ve sıradan bir kasabanın tren istasyonu şefi olan Mesut (Şener Şen), eşi (Tulu Çizgen) ve kızı (Müge Akyamaç) ile birlikte mütevazı bir hayat yaşamaktadır.
İşini ve kasabasını çok sevmektedir. Her olaya iyi ve olumlu tarafından bakar. Azla yetinir, mutlu olur.
Eşi ise Mesut’un tam tersine hiçbir şeyden mutlu olmaz. Kıt kanaat yaşamaktan, aynı insanlarla görüşmekten ve istasyondan nefret etmektedir.
Mesut için ilk kırılma noktası kızının evlenmesi olur. Kızı kasabanın en zengini olan ‘Dombili’ Mehmet Bey’in (Ergun Köknar) oğlu (Uğur Yücel) ile evlenir. Düğünde Dombili’nin Mesut ile dalga geçmesi, onu küçük görüp hakaret etmesi ve bu davranışlar karşısındaki babasının tepkisini kızının haksız görmesi, Mesut için çok büyük darbe olur. Çok üzülen ve içindeki ezilmişlik duygusu ortaya çıkan Mesut, yine de pozitif olmaya çalışır…
Mesut’un hayatındaki ikinci kırılma noktası ve filmin ana konusu olan piyango biletinden büyük ikramiyeyi yakalamasıdır. Biletine en büyük paranın çıktığını öğrendiği yılbaşı günü, aklını kaçırmaktan ve çıldırmaktan son anda kurtulur.
Filmdeki ilginç bir noktada, bu olaydan eşinin Mesut’tan daha az etkilenmesidir. Kaldı ki; ikramiyeyi bir rakamla kaybeden üç arkadaşından birisi kendisini asarak intihar eder, biri delirir, birine de felç iner…
Mesut’un içinde baskıladığı bilinçaltı istekleri su yüzüne çıkarak, baraj kapağının açılması gibi bir etki yaratmıştır. Zengin ve rahat yaşam, her isteğini alma ve yapabilme özgürlüğü bütün dengelerini bozmuştur. Bileti çaldırma ve kaybetme travması, gece kabuslar görmesine neden olur. Bu kabusların doruk noktası kendini boğarak bileti çalmasıdır. Açgözlülüğü kabus olup, rüyasında ikinci bir Mesut olarak karşısına çıkar. Şüpheciliğin zirvesindeyken, ikramiyeyi kazandığını avukat arkadaşına söyler. Söyledikten 1 saat sonra bütün kasaba biliyordur artık.
Paranın kokusunu alan insanlar, kan kokusu alan köpekbalıkları gibi Mesut’un yanına gelirler. Çok sevip değer verdiği ve çocukluktan beri tanıdığı arkadaşlarının gerçek yüzleri belirmeye başlar, maskeler düşmüştür artık. İkiyüzlülükler, yalakalıklar, açgözlülükler, yalanlar ve riyalar ete kemiğe bürünmüş şekilde Mesut’un karşısındadır artık. İnsanların para karşısında nasıl değişip, başka bir canlıya dönüştüğünü gördükçe midesi bulanmaya başlar…
Bardağı taşıran son damla, evlerinin önüne yeni doğmuş ve terkedilmiş bir bebeğin bırakılmasıdır.
Piyango bileti satan emekli öğretmen Mahmut Hoca (Münir Özkul), filmdeki en dürüst ve Mesut’la en iyi anlaşan karakterdir. Hababam Sınıfı’ndaki Mahmut Hoca’ya gönderme vardır sanki…
Milyarder filmi, sadece Münir Özkul ve eşi rolündeki Adile Naşit’in muhteşem oyunculukları için bile izlenebilir.
Filmin final sahnesi, belki de Şener Şen’in en iyi tiradıdır ve oyunculukta zirvedir. Kızının onunla barışmak için neden geldiğini öğrenmesiyle çok büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Bu onu çok fazla etkiler. Biletten önce ve biletten sonra olarak herkes değişime uğramıştır. Yaşadığı hayalkırıklığı ve travmayla Mahmut Hoca’nın evine gider. Mesut’un onunla yaptığı konuşma efsanedir…
Kasabadan trenle ayrılırken, Mesut’un bileti yırtması, bütün o yaşadığı iğrençliklere büyük bir tepkidir aslında! Biletin kaybolması ve çalınmasından korkup kabuslar gören Mesut’un tekamüle erişmiş halidir. Bileti kendi eliyle yırtmıştır. Aslolan insandır, para değil!
“Beni Mesut olarak sevseydiniz be, milyarder olarak değil…”
Ediz HAKAN
GÜNCEL
02 Aralık 2024GÜNCEL
02 Aralık 2024SİYASET
02 Aralık 2024MEDYA
02 Aralık 2024SİYASET
02 Aralık 2024GÜNDEM
02 Aralık 2024GÜNDEM
02 Aralık 2024Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.